Asıl adı Ali olan Aşık Paşa, H. 670 / M. 1272 yılında Arapsun’da doğup, H. 733 / M. 1333’de Kırşehir’de ölmüştür. Eserlerinde Öz Türkçe’yi kullanan Aşık Paşa, din ve tasavvuf bilgilerini, Şeyh Süleyman Türkmani’den öğrenmiştir. Aşık Paşa, Kırşehir’de bir zaviye kurmuştur. Aşık Paşa’nın 10.613 beyitlik “Garipname” adlı eseri, Türkçe yazılmış olmasıyla önem taşımaktadır. Garipname, Aşık Paşa’nın en tanınmış eseridir. Aşık Paşa Türbesi, Ankara-Kayseri yolu üzerindeki tepede, Aşık Paşa Mahallesi’ndeki büyük mezarlığın içinde yer almaktadır. Yapı tek katlı, iki bölümlü olarak inşa edilmiştir. Giriş kapısı dikdörtgen planlı, Aşık Paşa’nın sandukasının bulunduğu bölüm ise kare planlı ve kubbelidir. Türbenin taç kapısı, Anadolu Selçuklu Süsleme sanatının yegâne örneklerinden birisidir. 10 dilimli istiridye kabuğu biçimindeki kavsarası ve etrafını çevreleyen örgü süslemeler, taç kapı üzerindeki en dikkat çeken unsurlardır. Yapının kubbesinin Kırgız çadırını andırmasından dolayı, mimarının Horasan erenleri ile gelmiş bir Türk olduğu düşünülmektedir. Yapının üç satırlık kitabesinde Aşık Paşa’nın, Şeyh Paşa Muhlis’in oğlu olduğu, doğduğu yıl ve öldüğü yıl ile gün belirtilmiştir. Aşık Paşa, Acem ve Arap kültürlerine hayran olanlara karşı tepki vermiş, yabancı kültürlere kendini kaptıranlara şöyle seslenmiştir. “Türk diline kimesne bakmaz idi, Türklere her giz gönül akmaz idi, Türk dahi bilmez idi bu dilleri, İnce yolu, ol ulu menzilleri”