Halk Ozanlarımız
Aşık Said (1835 – 1910)
Aşık Said 1251 (1835) yılında Kırşehir’in Toklumen köyünde doğmuştur. Değirmencioğulları denen bir aileden gelmektedir. Şairimiz okuyup yazmayı önce köyün hocasından öğrenmiş, sonra 18 yaşlarında Kayseri’ye giderek iki buçuk yıl medrese eğitimi görmüştür. Kırkbeş yaşına kadar sazını ilhamlarının dili haline getiren Aşık, bu yaştan sonra çok sevdiği sazını bırakmıştır. Aşık Said bugün bağlama tellerinden dökülen türküleriyle yaşayan ozanlarımızdan birisidir. Türkülerinin çoğu radyo-televizyon repertuarlarında çalınıp söylemektedir.
EL KIZILIRMAK
Şu yalan dünyaya geldim geleli
Ömrüm dert gölünde sal Kızılırmak
Gamdan kurtulamam kendim bileli
Sen de benim gibi kal Kızılırmak Kızılırmak coşar coşar çağlarsın
Aylar geçmez bağırcığım dağlarsın
Ah vah alma bir gün yanar ağlarsın
Kayığıma yol ver al Kızılırmak Nereden gelirsin Hint'den Yemen'den
Korkum geçmez senin gibi zalimden
Aldın sahanımı alnı elimden
Bundan kelli olmaz ol Kızılırmak | Köpürür taşarsın benzersin kana
Kıvrılı çevrili giden bir yana
Tabiatın senin kıyarsın cana
Ne kötü huyun var sel Kızılırmak Engin öter şu Irmağın kuşları
Yanar durur ciğerimin başlan
Önüne yığılsa köyün taşları
Ahdim gitmez sen del (i) Kızılırmak Der Said çok coşma- burulun bir gün
Akıbet ah çeken yorulun bir gün
Bağlarlar bendini durulun bir gün
Yeter kuruyası el Kızılırmak
|
Aşık Hasan Nebioğlu (1902-1988)
Nebioğlu, 1902 yılında ilimiz Mucur ilçesi Geycek köyünde doğmuştur. Babası Karacakürt aşiretinin “öleler” sülalesine mensup Yusuf Efendi’dir. Aşığın, adı Hasan, nüfusta soyadı Ertuğrul’dur. Fakat aşığın büyük dedesinin ismi Nebi olduğundan çevrede “Nebioğlu” olarak bilinmektedir. Ummi olan aşık, küçük yaşlarda yetimliğini dile getiren güzellikler üzerine irticalen şiirler söylemeye başlamıştır. Yirmibeş yaşına kadar bu özelliğini sürdüren aşık, daha sonraları dini destanlara merak sarmış ve bu duygular üzerine şiirler söylemiştir.
KIRLANĞIÇ DAĞI DESTANI
Kırlangıç Dağı'nın sordum yaşını
Güneşte parlamış çakıl taşını
Açsan ağzını da saysam dişini
silsilen nerede bildir kırlangıç
Budak eteğinde Geycek döşünde
Eser poyraz eksik olmaz başında
Bir bilenden var sual et yaşında
Silsilen nerede bildir kırlangıç
Obruk köyü alır poyraz yelini
Mor sümbüllü çiğdem tutmuş belini
Açmadım senin gönül dilini
Senin halini ben övem kırlangıç
Kayaların benzer saraya köşke
Biter lale sümbül kokusu başka
ne kadar del olsa getirir aşka
kokar burcu burcu gülün kırlangıç
Sen yüce bir dağsın bilirsin
Hak1ki Kendine yar ettin
Hasan Aşıkı Mekke,Medine'den getirdim koku
Kokar burcu burcu gülün kırlangıç
ÂŞIK BOYACI ( Esat Hüseyin Canıtez)(1914 - 4 Şubat 1990)
"Âşık Boyacı" mahlası ile şiir yazan halk ozanı Esat Hüseyin Canıtez'in 3.500'dcn fazla millî, dinî ve mahallî şiiri bulunmaktadır. Kırşehir'de doğan Âşık Boyacı, ilk ve ortaokulu burada okudu. Çeşitli mesleklerden sonra, "boyacılık" (tabela) yapmaya başladığı için çevresinde "Âşık Boyacı" diye anılır. Ünlü ve güçlü ozanın "Kalbimin Işıkları", "Bayrak ve Toprak" ve "Türk Oğluyum Türk Oğlu" adında üç şiir kitabı yayınlandı.
KIRŞEHİR'İM
Adına tadına kurban olduğum
Her yanın gir cennet, gül pare pare.
Bilmedim seninçin benden nolduğum
Akar gözlerinden sel pare pare. Ne kadar güzelsen öyle kadersiz
Ne kadar zayıfsın gözlerin fersiz
Senin, benim günüm geçmez kedersiz
Üstümüz bulutlu, yer pare pare. Dulmusun, yetim mi, süslenemessin,
Hani evlatlarına seslenemessin,
Sen kendi başına beslenemezsin,
Tutamam kolundan el pare pare. Noldu, sana böyle anam Kırşehir,
Nedir bu çektiğim çile ile kahir,
Tertemiz havan, suyun, panzehir
Akar derelerden sel pare pare. | Meyven sebzen boldur, alan bulunmaz,
Haritada adın güzel okunmaz,
Uzanıp bir el de sana dokunmaz,
Öter bülbüllerin gül pare pare. Kındam'ın bir alem, Bağbaşı'n bir başka,
Dinekbağı düşürür herkesi aşka,
Ahi Evran ile ya Aşık Paşa,
Gece karanlık yol pare pare. Tarihine baktım, binleri yazar,
Bağrına kazılmış bir ulu mezar,
Eliboş yiğitler kahvede gezer,
Açar çiçeklerin gül pare pare. Her hafta yazılır Boyacı ahi,
Yarabbi nedir ki, yurdun günahı,
Perişan yatıyor şehirler şahı,
Vaziyet böyledir, hal pare pare |
Dadaloğlu
1790 – 1876 yıllarında yaşamış avşar aşiretindendir. Kültür ve Turizm Bakanlığı 1986 yılında aldığı kararla Türk büyükleri arasında kabul etmiştir. Göçebe hayatı yaşayan Dadaloğlu bunu şiirlerine yansıtmıştır.
Aşık Musa’nın oğlu olduğundan ilk dersini babasından almıştır. 130 şiiri günümüze ulaşmıştır. Temiz Türkçesiyle ahenkten ahenge atlayan dili, onu halk tarafından gönülden benimsenmesinin en büyük faktörüdür.
DURSUN KAYA (1934 - ...)
Kırşehir'e bağlı Kaman Ilçesi'nin Hamit Köyü'nde (şimdi kasaba oldu) doğdu. 9 kardeşin en küçüğü olan Hamitli Aşık Dursun Kaya okumamıştır. Dünya görüşü geniş olan aşık, köy yerinde pekçok işi denemiş, bir zaman Kırıkkale'ye göç ederek orada bakkallık yapmıştır. Alım-satım işleriyle uğraşmış; bakkallık, çerçilik, celepcilik (mal alıp satma), çiftçilik, avcılık ve daha pekçok işle uğraşmıştır. 7 çocuk babası olan aşığın okumaya ve okutmaya karşı ilgisi oldukça fazladır. Halen Hamit Kasabası'nda çiftçilikle uğraşan Âşık Dursun Kaya, şiir yazmaya devam ediyor. Âşık Kaya'nın 4 şiiri mahalli sanatçılar tarafından plaklara okunmuştur.
GİDİYOR
İnsanlar mı değişti, bilmem ki zaman
Dünyada bir yarış tutmuş gidiyor
Küçükler büyüğe diyor el-aman
Güçlüler güçsüzü yutmuş gidiyor.
Ahir zaman mı yakın,aman ne oldu?
Her taraf fitne, ficirlik doldu
Evlat da babaya- tokatla vurdu
İyiler kötüye uymuş gidiyor.
Kızlar anasına boya aldırır
Oğul baba ile kadeh kaldırır
Sarhoş olmuş birbirine saldırır
Nice nice canlar batmış gidiyor.
Önceleri iş bitirmek var idi
Dairelerde zengin fakir bir idi
Şimdi faiz, rüşvet aldı yürüdü
Herkes kendince bir yol tutmuş gidiyor
Rezalet her yerde kükreyip taştı
Silahlı saldırı sınırı aştı
Büyükler kalmadı,lâf ayağa düştü
Yalanı esseha katmış gidiyor.
Ne dersin Âşık Dursun böylesi işe
Bu dünyada ne kadar yaşarsan yaşa
Bütün emeklerin beyhude,boşa
Her şeyin bu dünyada atmış gidiyor.